Tüm Alışverişlerinizde Kargo Bedava.
Sepetiniz Boş
Görünüşe göre henüz seçim yapmamışsınAlışverişe Başla
ürün bulundu.
Altın ve Dolara yön veren güncel finans haberlerini kaçırma...
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Lider tekno-güzellik şirketi L’Oreal Türkiye, sektöre yönelik araştırmalarını derleyip bir ilke imza atarak “Ayna Ayna Söyle Bize: Güzellik Pusulası Nedir Ülkemizde?” ile ülkemizdeki güzellik anlayışını ve trendlerini açıkladı. Bu çalışma güzellik anlayışının bireyselleşmesi, dijitalleşmenin yaşama yansımaları ve sürdürülebilirliğin tüketici davranışlarına etkisi ışığında tüketicilerin güzellik alışkanlıkları ve tutumlarının değişimini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda Türkiye’nin güzellik pazarının büyüme hızına ve erişebileceği yüksek potansiyele vurgu yapıyor.
2024’te 158 milyar TL’ye ulaşan bu pazarın genç nüfus, güzelliğe olan ilginin artması, hızlı dijitalleşme gibi etmenlerle ivmelenmesinin devam edeceği ve 2025 Avrupa güzellik pazarının büyümesine en büyük katkıyı yüzde 16 ile Türkiye’nin yapacağı belirtiliyor. Önümüzdeki 3 yıllık dönemde ise büyümenin tüketici kanalında özellikle gençler (yüzde 45), erkekler (yüzde 30) ve ileri yaş tüketicilerden (yüzde 20); yeni kategorilerden ve ürünlerden, artan ürün sayısı kullanımından geleceği öngörülüyor. Pazarın adet büyümesi yüzde 15’ler seviyesindeki bu rakam yüzde 2 oranında büyüyen Dünya güzellik pazarının kat be kat üzerinde. Türkiye güzellik pazarına bulunduğu kategorilerdeki %25’lik pazar payı ile inovasyon, sürdürülebilirlik, teknoloji alanlarında öne çıkan L’Oreal liderlik ediyor.
Türkiye’nin Güzellik Pusulasını yorumlayan L’Oreal Türkiye Ülke Genel Müdürü Sinem Sandıkçı Gökçen, “Güzellik anlayışı, özgünlük ve bireyselleşmenin ön planda tutulduğu bir dönüşümden geçiyor. Tüketiciler artık ürünlerin kendi değerleriyle uyumlu ve kimliklerini yansıtan hikayelerini arıyor” dedi. Gökçen, sadece fiziksel değil duygusal ve zihinsel iyi oluşu da destekleyen, deneyim odaklı ve ilham veren çözümler sunmayı hedeflediklerini anlattı.
Çalışma çok çarpıcı veriler içeriyor. Buna göre Türkiye’de güzellik söz konusu olunca kadınlar 7 segmente ayrılıyor. Kadınların yüzde 54’ü güzellik harcamalarının yüzde 83’ünü gerçekleştiriyor. Çalışmaya göre kadınların yüzde 60’ı güzel olmanın bakımlı olmaktan başladığına, bakımlı olmanın temelinde de sağlıklı bir cildin yattığına inanıyor. Yaşlanma karşıtı ürünlerin kullanımı 3 yılda 2 kattan fazla artış gösterirken, yılın yaklaşık 3’te 1’inin güneşli olduğu ülkemizde yalnızca 10 kişiden 1’i güneş kremi kullanıyor. Kadınlarda ortak sorun olarak saç dökülmesi öne çıkıyor. Türkiye’de kadınlar güzellik bütçelerinin üçte biri ile en büyük kısmını makyaj ürünlerine ayırırken, ciltte doğal bir görünüm, dudaklarda parıltı, yanaklarda ise ışıltı tercih ediyor.
Lider tekno-güzellik şirketi L’Oreal Türkiye’nin, Ipsos iş birliğiyle güzellik pazarına yönelik birden fazla araştırmayı derleyerek hazırladığı “Ayna Ayna Söyle Bize: Güzellik Pusulası Nedir Ülkemizde?” çalışması cilt bakımı, makyaj ve saç bakımı gibi alanlarda tüketici davranışlarını tespit ederek sektörün geleceğine ışık tutan önemli veriler sunuyor. 16-60 yaş arası kadınlar ile yürütülen çalışma baz alınarak hazırlanan, detaylı tüketici segmenti ve kategori analizleriyle desteklenen raporda, tüketici davranışlarının dinamikleriyle birlikte sektörün büyüme potansiyeli de ele alınıyor.
Türkiye’de kişi başına düşen güzellik harcaması 40 Euro ile düşük seviyelerdeyken, güzellik ürünü kullananlarda kişi başı güzellik harcaması yıllık 196 Euro seviyesine çıkıyor. Avrupa’da bu rakam 339 Euro’ya ulaşıyor.
Türkiye güzellik pazarında en büyük payı yüzde 24’ü ile cilt bakımı kategorisi oluşturuyor. Onu sırasıyla saç bakımı, makyaj ve hijyen, parfüm ve saç boyası takip ediyor. Kanal kırımlarında ise hızlı tüketim ürünleri kategorisinin payı yüzde 60’ken, lüks tüketim yüzde 15, dermokozmetik yüzde 10 ve profesyonel ürünler yüzde 5 paya sahip. L’Oreal Türkiye bulunduğu kategorilerde yüzde 25’lik pazar payı ile pazarın lideri konumunda bulunuyor.
“Güzellik anlayışı dönüşüm geçiriyor”
L’Oreal Türkiye Ülke Genel Müdürü Sinem Sandıkçı Gökçen, ‘‘Güzellik anlayışı, özgünlük ve bireyselleşmenin ön planda tutulduğu bir dönüşümden geçiyor. Tüketiciler artık yalnızca bir ürün değil, bu ürünlerin kendi değerleriyle uyumlu ve kimliklerini yansıtan hikayelerini arıyor. Sosyal medyanın etkisiyle bilgiye hızlı erişim, tavsiye kültürü ve dijitalleşme gibi unsurlar, tüketim alışkanlıklarını kökten değiştiriyor. Bu dinamik pazarda başarı, değişen tüketici davranışlarını doğru analiz etmek, farklı motivasyonlarla şekillenen talepleri iyi gözlemlemek ve doğru stratejileri kişiselleştirilmiş deneyimlere uyarlayarak güvene dayalı güçlü bağlar kurabilmekten geçiyor” dedi.
“Güzellik artık bireyin kendini ifade etme ve özgünlüğünü keşfetme aracı”
L’Oreal Türkiye olarak geleceğin güzellik anlayışını, teknolojinin, bilimin ve bireyselleşen kimliklerin şekillendirdiği bir dönüşüm içinde gördüklerini belirten Sinem Sandıkçı Gökçen, “Tüm çalışmalarımızda teknoloji ve inovasyonu merkeze alarak, tüketicilerimizin değişen beklenti ve ihtiyaçlarına en uygun çözümleri sunmak için farklı platformları etkin bir şekilde kullanıyoruz. Özgün hikayeler yaratmaya odaklanırken, güzelliği sadece estetik bir kavram olarak değil, bireyin kendini ifade etme ve özgünlüğünü keşfetme aracı olarak ele alıyoruz. Güzelliği geleceğin trendleriyle buluştururken, bireyselleşen kimliklere hitap eden, sürdürülebilir ve bilim destekli çözümler geliştirmeyi önceliklendiriyoruz. Cilt entelektüellerinin bilgi ve etkinlik ihtiyacını karşılamak için dermatoloji, biyoteknoloji ve nörobilim gibi alanlardaki yenilikleri yakından takip ediyor, güzellik anlayışını sağlık ve iyi oluşla bütünleştiriyoruz. Tüketicilerimizin değer odaklı ve bilinçli tercihlerine uyum sağlayan inovasyonlarla, etik, şeffaflık, uzmanlık ve teknolojiye dayalı bir güzellik ekosistemi yaratıyoruz. Aynı zamanda, güzelliğin yalnızca dış görünüşle sınırlı olmadığının bilinciyle, duygusal ve zihinsel iyi oluşu destekleyen, deneyim odaklı ve ilham veren çözümler sunmayı hedefliyoruz. Geleceği şekillendiren bu dönüşümde, tüketicilerimize yalnızca ürünler değil, onları güzellikte daha bilinçli, özgür ve yenilikçi bir bakış açısına taşıyacak deneyimler sunmaya devam edeceğiz’’ diye konuştu.
Güzellik Kullanım Yaşı Düşüyor, L’Oreal’e düşen sorumluluk artıyor
Ülkemizde özellikle ergenlik yaşının düşmesi ve cilt kusurlarının daha erken yaşlarda başlaması ile güzellik kullanım yaşının düşmesine vurgu yapan Sinem Sandıkçı Gökçen çocuk ve gençleri bilinçli kullanım için eğitmenin önemli bir sorumlulukları olduğunun altını çiziyor. Cilt bakımına cildin koruyucu bariyerini bozmayan yumuşak köpükler, hassas nemlendiriciler ve cilde zarar vermeyen güneş koruyucularla başlanması gerektiğini söylüyor ve cildimizin deneme tahtası olmadığı bilincinin genç yaşlarda aşılanmasının önemini belirtiyor. Çok popüler olan ama etkinliği test edilmemiş, ürün geliştirme teknikleri ve güvenlik testlerinin nasıl yapıldığı belli olmayan marka ve ürünlere çok dikkatli yaklaşılması gerektiğini iletiyor.
Kadınlar günde 70 dakikaya varan bir süreyi ayna karşısında geçiyor
‘‘Ayna Ayna Söyle Bize: Güzellik Pusulası Nedir Ülkemizde?’’ çalışmasında kadınlar, sosyal tutumları ve güzellik ürünlerine yönelik davranışları temel alınarak sınıflandırılıyor. Bu analiz sonucunda hem sosyal yaklaşımları hem de güzellik ürünleri kullanımı açısından belirgin farklılıklar gösteren segmentler ortaya çıkıyor.
Türkiye'deki kadınların kozmetik ürünlere bakış açıları incelendiğinde, raporda 7 farklı segment belirleniyor. 4 ana segment kadınların %54 ünü ve güzellik harcamalarının %83 ünü temsil ediyor: Yaratıcı Divalar, Bilinçli Doğal Güzeller, Kontrollü Güzeller, Güzellik Hayalperestleri ana segmentler olarak başı çekiyor.
Çalışmaya göre güzellik ürünleri kullanan kadınlar günde 70 dakikaya varan bir süreyi ayna karşısında geçiriyorlar. Sabah rutinleri için 35 dakika ayıran kadınlar, öğlenleri ise 5 dakikalık bir sürede rutinlerini tekrarlıyorlar. Akşam bakımları için ise 30 dakikalarını ayna karşısında geçiren kadınlar 1 yılda ortalama 17 günlerini güzellik rutinlerine ayırıyorlar.
Güzellik Pusulası “bakımlı olmayı” gösteriyor
L’Oreal Türkiye, “Ayna Ayna Söyle Bize: Güzellik Pusulası Nedir Ülkemizde?” çalışması ile Türk kadınlarının değişen güzellik anlayışlarına da ışık tutuyor. Türk kadınlarının yüzde 60’ı güzel olmanın bakımlı olmaktan başladığına, bakımlı olmanın temelinde de sağlıklı bir cildin yattığına inanıyor.
En büyük kategori: CİLT BAKIMI
Kadınların pandemi döneminde cilt bakımına ilgisinin artmasıyla, kadınlar ciltlerindeki değişiklikleri daha yakından takip ederken, cilt problemleri hakkında daha çok bilgi sahibi oluyor. Hassas cilt oranı son yıllarda %37’ye ulaşıp 2 katına çıkarken, dermatologlara gitme oranı 4 katına çıkıyor.
Cilt bakım bilincinin artmasıyla birlikte kullanılan ürün sayısı da artıyor. Yaşlanma karşıtı ürünler kullanımında son 3 yılda iki katından fazla artış görülürken, son dönemde anti aging ürünlere gençler de ilgi gösteriyor. Güneş kremi kullanımı hala sınırlı kalırken, serum kullanımı kadınların günlük rutinlerine eklenmiş durumda. Özellikle 25 - 34 yaş aralığındaki kadınlar serum kullanmayı daha çok tercih ediyor. En fazla marka çeşitliliği de cilt bakımı kategorisinde görülüyor.
Estetik operasyonlara sıcak bakanların oranı %45’e dayanıyor ve estetik operasyona olan ilgi son 4 yılda 2 katına çıkıyor.
Cilt bakımında en çok aranan ilk 10 içerik sırasıyla; C vitamini, kolajen, hyalüronik asit, retinol, AHA BHA, Niasinamid, salisilik asit, glikolik asit, arbutin ve kafein.
Trend olarak etkin içerikli yaşlanma karşıtı serumlar, birden çok etkiye sahip ürünler, güneş koruyuculu sıvı nemlendiriciler, kusurlara etki eden ve onları kapatan yamalar dikkat çekiyor.
Makyajda doğal cilt görünümü, dudaklarda parlaklık, yanaklarda ışıltı tercih ediliyor
Türkiye’de kadınlar, güzellik bütçelerinin üçte biri ile en büyük kısmını makyaj kategorisine ayırıyor. Kadınlar makyajlarında doğal görünümü tercih ederken, "kusurları kapatma" ve "doğal görünüm" makyaj dünyasının temel dinamiklerini şekillendiriyor.
Makyajda, doğal ve taranmış kaşlar modern görünümün ayrılmaz bir parçası haline gelirken, maskara seçiminde uzunluk tercih ediliyor.
Hem cilt bakımı hem kapatıcı etkili ten ürünleri, bakım yapan veya dudakları daha dolgun gösteren parlatıcı rujlar, yumuşak dokulu eriyen allıklar, sürülen her katta etkisi artan maskaralar öne çıkan yenilikler.
Saç dökülmesi Türk kadınlarının en büyük sorunu
L’Oreal Türkiye’nin “Ayna Ayna Söyle Bize: Güzellik Pusulası Nedir Ülkemizde?” çalışmasının ortaya koyduğu üzere Türkiye’de her 10 kadından 8’i, farklı saç sorunlarıyla mücadele ederken, en büyük ve ortak sorun olarak saç dökülmesi öne çıkıyor. Kadınlar, en yaygın saç bakım uygulaması olarak saç kestirmeyi tercih ediyor.
Saç bakım rutinine giren ürünlerin sayısı artarken şampuan öncesi etkinlik artırıcı ürünler, durulanmayan maske ve durulanan serum gibi farklı kullanımlara sahip ürünler, cilt bakım içeriklerine sahip ürünler ile cam parlaklığında saç görünümü trend olarak göze çarpıyor.
Saç boyama yaşı düşüyor
Kadınların yıllar içerisinde saçlarına kullandıkları ürün sayısı artarken, saç uzunluğu da yaşla birlikte değişim gösteriyor. Genç kadınlar daha uzun saçları tercih ederken, yaş ilerledikçe saçlar kısalıyor. Kadınlar ilk kez saçını ortalama 23 yaşında boyamaya başlıyor ve %60’ı ilk boyamayı kuaförde yaptırıyor. Ortalama 33 yaşında beyazlar belirirken yaş ilerledikçe saç boyama oranı düşüyor.
Kadınlar özel günlerde lüks ürünleri tercih ediyor
Güzellik dünyasının geleceğini ise dermokozmetik ürünler ve lüks ürünler kullananlar şekillendiriyor. Bu ürünleri kullananlar meraklı ve keşfe açık yapıları ve kişiselleştirilmiş rutinleriyle dikkat çekiyorlar.
Lüks ürün kullanımları özel günlerde artıyor. Bu günlerde lüks ürünler özel anları taçlandırmanın ve kusursuz bir görünüm elde etmenin en iyi yolu olarak görülüyor. Lüks cilt bakımı kullanıcılarının neredeyse tamamı anti-aging ürünleri aktif olarak kullanırken, bu kullanıcıların yüzde 58’i güneş bakım ürünleri kullanımını da aksatmıyor. Bu kullanıcıların serum kullanım penetrasyonları da diğer kullanıcılara oranla 5 kat daha fazla.
Dermokozmetik ürünlere olan talep hem bütünsel güzellik bilinci ve artan yaşam ömrü hem de bu ürünlerin etkinlikleri nedeniyle büyük bir yükselişte. Eskiden estetik operasyonları tamamlayıcı ürünler tercih edilirken artık daha iddialı etkileri olan estetik uygulamaların da yerine geçebilecek ürünler tercih ediliyor.
Online alışveriş mağazaya göre daha çok planlamaya dayalı bir süreç
Güzellik ürünleri yüzde 40’lık oranla en çok e-ticaretten satın alınıyor. Her 10 kadından 7’si online kozmetik alışverişi öncesinde fiyat karşılaştırması yapıyor. Online alışveriş offline mağazalara göre daha çok planlama ve araştırmaya dayalı bir süreç olarak öne çıkıyor.
Güzellik harcamalarında sürdürülebilirliğin gücü
Güzellik tercihlerinde sürdürülebilirlik de önemli bir başlık olarak öne çıkıyor. Tüketiciler gezegene de iyi bakmak isterlerken, markalardan doğal içerikli ve çevre dostu ambalajlı ürünler bekliyorlar. Ürün içeriği okumanın her gün daha da önem kazanmasıyla birlikte, markaların şeffaf olmasını talep ediyorlar.
Gençler için de sürdürülebilirlik büyük önem taşıyor. Sürdürülebilirliği bir yaşam biçimi olarak gören Z kuşağı, satın alma kararlarını buna göre belirliyorlar. Markaların sürdürülebilirlik politikalarını açık şekilde paylaşmalarını talep eden Z kuşağı, greenwashing (yeşil aklama) yapan şirketlerin ürünlerini de kullanmamayı tercih ediyor.
Rutinlerin, yeniliğin ve pazar büyümesinin öncüsü Z kuşağı oldu
Z kuşağı olarak adlandırılan genç kadınlar yeniliklere en açık grup olarak öne çıkarken, Türkiye yüzde 15 temsiliyet oranı ile Avrupa’nın en büyük Z jenerasyonu nüfusuna sahip ülkesi olarak öne çıkıyor. Farklı ürünleri denemekten çekinmeyen Z kuşağı, denedikleri yeni ürünleri rutinlerine de ekliyorlar. 3 yıllık büyüme tahminlerinde bu kuşağın büyümeye etkisi yüzde 45 olarak belirleniyor. Makyaj kategorisindeki satılan her 10 üründen 4’ü Z kuşağı tarafından satın alınıyor.
Her 10 genç kadından 7’si cilt temizleme ürünü kullanırken, her iki gençten biri de maske ve peeling ürünlerini rutinlerine eklemiş durumda. Z kuşağının güneş koruyuculara, serumlara, sivilce karşıtı ürünlere ve arındırıcı yüz maskelerine ilgisi her geçen gün artarken, bu grup hala keşfedilmeyi bekleyen büyük bir potansiyel barındırıyor.
Erkeklerin güzelliğe olan ilgisi artıyor ve erkek güzellik pazarı büyüyor
Her 10 erkekten 9’u bir güzellik ürünü kullanıyor. Henüz pazardaki payları yüzde 15 seviyelerinde olsa da önümüzdeki 3 yıllık dönemde büyümeye olan katkılarının yüzde 30 civarı olacağı öngörülüyor.
Her 10 erkekten 7’si bir cilt bakım sorununa sahip ama sadece 2’si cilt bakım ürünü kullanıyor.
En çok kullandıkları güzellik ürünleri tıraş ürünleri, deodorant, parfüm, saç şekillendiriciler.
Güzellikte sosyal medya etkisi:
2024 güzellik pazarında sosyal medyanın gücü
Markaların yer aldığı sosyal medya paylaşımları bir önceki yıla göre 2 kat artış ile yaklaşık 22 milyar izlenme elde etti.
8.500’den fazla içerik yaratıcısı yaklaşık 150.000 adet içerik paylaşımı yaptı. Bu içeriklerin yüzde 50’si makyaj ile ilgiliyken yüzde 30’u saç ve yüzde 10’u ise cilt kategorileri ile ilgili oldu.
İçerik yaratıcılarına bakıldığında bir önceki yıla göre en fazla artış gösteren grubun yüzde 100 artışla yeni içerik paylaşmaya başlayan nano etkileyiciler denilen grup olduğu görüldü.
En fazla sosyal medya izlenmesi ve etkileşimi alan kategori makyaj olurken, onu cilt bakımı, saç bakımı ve parfüm takip etti.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Özyeğin Üniversitesi, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yürüttüğü çalışmalara Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın (AÇEV) da desteğiyle bir yenisini ekledi. Bu kapsamda, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde genç erkeklerin rolünü güçlendirmeyi hedefleyen Equimundo ile 7 Şubat’ta bir atölye düzenlendi. Etkinlikte, genç erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği sürecine aktif katılımını teşvik edecek stratejiler ele alındı. Akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve lise temsilcilerinin bir araya geldiği atölye, bu alanda yeni diyalogların ve iş birliklerinin önünü açtı.
Türkiye’nin global etkisi yüksek girişimci araştırma üniversitelerinden Özyeğin Üniversitesi, güçlü akademik kadrosuyla topluma fayda sağlamak üzere çalışmalarını sürdürüyor. Özyeğin Üniversitesi, toplumsal cinsiyet eşitliği alanındaki çalışmalarına Anne Çocuk Eğitim Vakfı’nın (AÇEV) da desteğiyle bir yenisini ekledi. Bu kapsamda; erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine katılımını artırma amaçlı ve uluslararası alanda cinsiyet eşitliğini savunmak ve şiddeti önlemek için erkekleri harekete geçirmek üzere 2011 yılında kurulan Equimundo ile, 7 Şubat 2025 tarihinde bir atölye düzenlendi. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ofisi (ÖzU Gender Office) tarafından yürütülen etkinlik ile, genç erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği sürecine dahil edilmesine yönelik uzun vadeli bir yol haritası oluşturulması amaçlandı.
AÇEV‘in de danışma kurulunda yer aldığı Equimundo‘nun kurucusu ve başkanı olan Dr. Gary Barker, “Genç Erkeklerin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Mücadelesine Dahil Edilmesi: Bir Yol Haritası Çizmek” başlığıyla gerçekleştirilen etkinliğe katıldı. Etkinliğin ilk bölümünde şiddetsiz erkeklik, “incel” kültürü, cinsiyetçi dil gibi konularda çalışmalar yürüten Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Çimen Günay-Erkol, Dr. Barker ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Bu söyleşide Dr. Barker, erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine nasıl dahil edilebileceğine dair küresel ölçekli deneyimler paylaştı. Konuşmada aynı zamanda erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine katılımının önündeki engeller, dijital dünyada giderek yayılan eşitlik karşıtı söylemler ve şiddetsiz erkeklik üzerine güncel yaklaşımlar ele alındı.
Özyeğin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çimen Günay-Erkol etkinlikle ilgili olarak; “Dünyanın önde gelen uzmanlarından biri olan Dr. Gary Barker’ın deneyimlerinden faydalanarak Türkiye’de şiddeti geriletmek ve genç erkeklerin değişimin elçileri olmalarını sağlamak üzere nasıl ortak çalışmalar yapılabileceğini tartıştık. Bir arada olmaktan ve Özyeğin Üniversitesi’nin global etki misyonu ile paralel bir inisiyatif almaktan dolayı mutluluk duyuyoruz. Bu etkinliğin, üniversite seviyesindeki genç erkekler başta olmak üzere, farklı yaş gruplarındaki erkeklerin ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda tasarlanacak eğitim materyallerine, farkındalık çalışmalarına, toplantı ve çalıştaylara temel oluşturmasını temenni ediyoruz. Bir araya gelmeli ve çözüm üretmeye başlamalıyız. Bu ilk toplantıda, nereden başlanabileceğini hep birlikte tartıştık ve çeşitli öneriler ürettik. Açıkça görüyoruz ki, fiziksel şiddetin faili büyük ölçüde erkekler arasından çıkıyor ve bu nedenle erkekler, şiddetin temel sorumlusu olarak görülüyor. Oysa, bu etkinlikte sıkça dile getirildiği gibi erkekler, şiddete karşı yürütülen mücadelede çözümün de bir parçası ve biz genç nesillerin bu farkındalıkla yetişmesini arzu ediyoruz. Bu konuya ilgi duyan ve harekete geçme kararlılığını hisseden herkesi de çabamızı büyütmek için aramıza davet ediyoruz” dedi.
Equimundo kurucusu ve başkanı Dr. Gary Barker ise şunları söyledi: “Erkeklerin cinsiyet eşitliği mücadelesine katılmalarını teşvik etmenin yolu eğitim vermeye çalışmaktan ziyade daha şefkatli ve sevgi dolu insanlar olmalarını sağlamaya çalışmaktan geçiyor. Bu süreç evde başlıyor. Cinsiyet eşitliğinin önünde duran en büyük engellerden biri cinsiyete dayalı şiddet. Cinsiyete dayalı şiddet konusunda UNFPA, UN Women ve diğer araştırma fonlarıyla ortaklaşa çalışarak dünya çapında araştırmalar yaptık. Örneğin, her üç erkekten birinin hayatı boyunca hiçbir kadına şiddet uygulamadığını araştırma sonuçlarında görüyoruz. Hiçbir erkek doğuştan şiddet eğilimli olmuyor. Bir erkeğin bir kadına şiddet uygulaması, buna daha önce tanık olması veya büyüme çağında deneyimlemesinden kaynaklanıyor. Şiddet döngülerinin belirli bir şekilde kabul edilebilirliği ve tekrarı bazı erkeklerde travma yaratıyor, şiddeti toplumsal olarak kabul edilebilir hale getiriyor. Ve erkeklere, şiddeti kabul edilebilir kılan bir duygusal ifade biçimi öğretiliyor. Sadece kabul edilebilir olmakla kalmıyor; aynı zamanda kelime dağarcığının bir parçası haline geliyor ve eşitlik karşıtı söylemleri fiziksel dünyanın yanı sıra dijital dünyada da gözlemliyoruz. Cinsiyete dayalı şiddetin önüne geçmenin ve cinsiyet eşitliğini sağlamanın yöntemlerinden biri de ebeveyn eğitimleri aracılığıyla babanın aile ve çocuk üzerinde daha fazla sorumluluk almasını desteklemektir. Evde başlayan bu adımlar, okulda ve sosyal hayatta da devam etmelidir” dedi.
Etkinliğe 11 farklı üniversiteden akademisyenler, çeşitli liselerden temsilciler, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) gibi uluslararası kuruluşların temsilcileri ve Özyeğin Üniversitesi’nin bu konuda çalışmalar yürüten farklı birimleri katıldı. Bu geniş katılım, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farklı disiplinler ve aktörler arasında güçlü iş birliklerinin kurulmasına zemin hazırladı.
Etkinliğin ikinci bölümünde, katılımcılar toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kendi deneyimlerini ve gözlemlerini paylaştı. Özellikle genç erkeklerin eşitlik mücadelesine katılımını teşvik etmek için üniversiteler, liseler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birliklerinin önemi vurgulandı. Etkinlik, katılımcıların ortak fikirler üretmesine olanak tanıyan interaktif bir çalışma ile devam etti. Bu bölümde, erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine nasıl daha etkin katılabileceğine dair somut öneriler geliştirildi ve geleceğe yönelik bir aksiyon planı oluşturuldu.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği için anlamlı bir girişimi hayata geçiren Özyeğin Üniversitesi, bu konudaki çalışmalarını sürdürecek.
Bilgi için: Artı İletişim Yönetimi | 0 (212) 347 03 30 | [email protected]
Özyeğin Üniversitesi Hakkında
Yaşamla iç içe, yenilikçi, yaratıcı ve girişimci bir araştırma üniversitesi olan ve girişimci bir öğrenim merkezi olarak topluma hizmet vermek amacıyla Hüsnü M. Özyeğin Vakfı tarafından 2007’de kurulan Özyeğin Üniversitesi; yükselen mesleklerde derinlemesine bilgi sahibi, yabancı dile hâkim, iletişim ve bilgi teknolojileri kullanımında yetkin, uygulama becerisi olan, girişimci, çevresinde ve çalışacağı kurumlarda fark yaratacak bireyler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Başarılı öğrencilerin, şartları ne olursa olsun kaliteli eğitime ulaşabilmeleri gerektiğine inanan Özyeğin Üniversitesi, Çekmeköy’deki kampüsünde 7 fakülte, 3 enstitü ve 1 yüksekokulu ile 25 lisans, 36 yüksek lisans ve 10 doktora programıyla eğitim vermektedir. Birleşmiş Milletler’in “Sürdürülebilirlik Kalkınma Hedefleri” doğrultusunda yaptığı etkisi yüksek ve fark yaratan sürdürülebilirlik odaklı çalışmaları ile, Times Higher Education (THE) Impact Sıralaması’nda dünya genelinde altı (6) yıldır üst üste Türkiye’deki vakıf üniversiteleri arasında ilk sırada yer alan Özyeğin Üniversitesi, 2024 THE Asya Üniversiteleri ve Genç Üniversiteler Sıralamaları’nda ise Türkiye'deki en iyi beş vakıf üniversitesinden biri olmuştur. Özyeğin Üniversitesi, THE Genç Üniversiteler Sıralaması’nda, son 20 yılda kurulan vakıf üniversiteleri arasında dünyada ikinci sırada yer almaktadır.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
022 yılından bu yana Raffles İstanbul’da Otel Müdürü olarak görev yapan Burak Unan, 1 Ocak 2025 itibarıyla Genel Müdürlük görevine terfi etti. Bu önemli atama ile kendisi, Raffles İstanbul’un ilk Türk Genel Müdürü ünvanını da taşıyan isim oldu.
Akdeniz Üniversitesi'nde Otelcilik Yönetimi eğitimini tamamlayan Unan, 20 yılı aşkın kariyerinde The Ritz-Carlton ve Kempinski Hotels gibi prestijli lüks otel zincirlerinde görev aldı. Ön büro operasyonlarından rezervasyon ve satışa kadar birçok farklı alanda aktif rol üstlenerek sektörün çeşitli dinamiklerine hâkimiyet kazandı.
Yıllar içinde marka stratejisi ve vizyonu, stratejik pazarlama planlaması, dağıtım kanalları ve lüks otel sektöründe dijital dönüşüm gibi kritik alanlarda derinlemesine bilgi birikimi edinen Unan, 2014 yılında kapılarını açan Raffles İstanbul’un açılış öncesi dönemde ekibe katılan ilk isimlerden biri oldu.
Raffles İstanbul’daki kariyerine Satış Müdürü olarak başlayan ve 2024 yılında otelde 10. yılını dolduran Unan, bu süre zarfında sırasıyla Satış Müdürü, Satış Direktörü Yardımcısı, Satış Direktörü, Satış ve İş Geliştirme Direktörü, Genel Müdür Yardımcısı ve Otel Müdürü gibi önemli pozisyonlarda görev aldı.
Otel yönetimi ve stratejik marka konumlama alanındaki derin deneyimiyle öne çıkan başarılı lider, ekibine ilham vererek ve markayı yerel ve uluslararası platformlarda etkili bir şekilde temsil ederek yıllar içinde önemli bir fark yaratmıştır. Son altı yıldır Yönetim Kurulu üyesi olan Unan, yeni görevinde de başarılı projeleriyle Raffles İstanbul’un başarı çıtasını daha da yukarılara taşıyacaktır.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Mercedes-Benz Türk, devrim niteliğindeki yeni kabin tasarımı ProCabin ve yenilikçi donanımlarla yollara çıkmaya başlayan Mercedes-Benz yeni Actros L’yi düzenlediği lansman eğitimleriyle bayilerine tanıtmaya devam ediyor. Her gün ortalama 50 katılımcıyla gerçekleştirilen eğitimlerde yeni Actros L’nin segmentinde çıtayı daha da yükselten özellikleri bayilere aktarılıyor. Yeni Actros L ProCabin özellikleri, Genel Emniyet Yönetmeliği kapsamındaki yeni güvenlik sistemleri üzerine düzenlenen eğitimler kapsamında 250 bayi çalışanı eğitim aldı.
Türkiye ağır ticari araç sanayisinin öncü markası Mercedes-Benz Türk, mükemmeliyetçi üretim yaklaşımı ile olduğu kadar geniş ve yetkin bayi ağıyla da müşterilerine üst düzey hizmet sunuyor. Kısa bir süre önce yeni Actros L modelini tanıtan şirket, yeni aracın özelliklerini içeren lansman eğitimlerini bayi ağına vermeye devam ediyor. Geniş bayi ağına stratejik hedefleri kapsamında sürekli eğitim veren Mercedes-Benz Türk, bayilerinin gelişimlerini ve mükemmelliyetçi hizmet kalitesinin sürdürülebilirliğini sağlıyor. Mercedes-Benz Yeni Actros L, devrim niteliğindeki yeni kabin tasarımı ProCabin ve yenilikçi donanımlarla dikkat çekiyor. Araç, önceki modele göre yüzde 3’e varan yakıt tasarrufu sağlıyor.
Mercedes-Benz Türk, 1 gün süren yeni Actros L lansman eğitimleriyle bayi ağını yeni ürün konusunda bilgilendiriyor. Her gün ortalama 50 katılımcıyla gerçekleştirilen eğitimlerde yeni Actros L’nin segmentinde çıtayı daha da yükselten özellikleri bayilere aktarılıyor. Yeni Actros L’nin özellikleri ve Genel Emniyet Yönetmeliği kapsamındaki yeni güvenlik sistemleri üzerine düzenlenen eğitimlerden 250 bayi çalışanı faydalandı. Mercedes-Benz Türk, şirketin stratejik hedefleri doğrultusunda 2025 yılında da eğitimlerine hız kesmeden devam ediyor.
Mercedes-Benz Türk Hakkında:
Mercedes-Benz Türk, 1967 yılından bu yana Türkiye’de ağır ticari araç endüstrisinin öncüsü olarak faaliyet göstermektedir. Şirket, 2020 yılına kadar kamyon ve otobüs gruplarındaki faaliyetlerine ek olarak Mercedes-Benz marka hafif ticari araçların ve Daimler AG çatısı altındaki tüm otomobil markalarının satışını gerçekleştirmiştir. Daimler AG, 2020 yılında kamyon ve otobüs ile otomobil ve hafif ticari araçlar birimlerini iki ayrı şirket yapısı altında topladı. 01.12.2021 itibarıyla da ayrı bir tüzel kişilik olan “Daimler Truck AG”’ şirketi altında; Mercedes-Benz Türk A.Ş., Daimler Truck’ın 3 büyük kamyon üretim tesisinden biri olan Aksaray Kamyon Fabrikası, Daimler Buses’ın dünyadaki en büyük otobüs üssü olan Hoşdere Otobüs Fabrikası ve bünyesinde bulunan iki AR-GE merkezi ile Kamyon ve Otobüs gruplarından sorumlu olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Yaklaşık 1.4 milyar avro yatırım hacmiyle Mercedes-Benz Türk A.Ş. bugün Türkiye’nin en büyük yabancı sermaye yatırımlarından biridir ve 7.000’i aşkın personel istihdam etmektedir.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Boltas, İtalya Trieste’deki yeni depo yatırımıyla Avrupa operasyonlarını güçlendirdi, buradaki operasyonlarını lojistik üs olacak şekilde yeniden yapılandırdı. Boltas Yönetim Kurulu Başkan Vekili Cumhur Erzurumluoğlu, bu stratejik hamlenin İtalya ve Avrupa’daki operasyonlarına ivme kazandıracağını belirtti.
Lojistik sektörünün köklü oyuncularından Boltas, İtalya’da 30 yılı aşkın süredir başarıyla devam eden faaliyetlerini, Trieste’deki yeni depo yatırımlarıyla daha da ileri taşımayı hedefliyor. Boltas Yönetim Kurulu Başkan Vekili Cumhur Erzurumluoğlu, bu stratejik hamlenin İtalya ve Avrupa’daki operasyonlarına ivme kazandıracağını kaydetti.
Erzurumluoğlu, Trieste Limanı’na 44 kilometre mesafedeki depolarına yaptıkları yeni yatırım sayesinde, mevcut alanı bir lojistik üssü haline getirdiklerini anlattı. Söz konusu depoyu, İtalya ve Avrupa taşımaları için aktarma merkezi olarak da kullandıklarını dile getiren Erzurumluoğlu, yeni altyapının, yükleri kısa ve uzun süreli depolama imkânı sağlayacak şekilde tasarlandığını söyledi.
Maliyetleri düşürüyor, ihracatçıya avantaj sağlıyor
Toplamda 5.500 metrekarelik modern depolarının yoğun ilgi gördüğünü ifade eden Erzurumluoğlu, özellikle parsiyel taşıma ve depolama taleplerinin arttığını vurguladı.
Erzurumluoğlu, özellikle Avrupa’ya düzenli sevkiyatı olan müşterilerinin, yüklerini toplu olarak bu depoya göndermeye başladığını belirterek, “Böylece müşterilerimiz düzenli sevkiyatlarını parti parti gerçekleştirmek yerine tek seferde tamamlıyor. Uzun ya da kısa süreli depolayabildiğimiz bu yükleri, yine müşterilerimizin teslimat planlamaları doğrultusunda, istedikleri tarihlerde Avrupa’nın farklı şehirlerine teslim ediyoruz. Bu sayede, zaman ve maliyet avantajı kazandırarak ihracatçı müşterilerimizi rekabette bir adım öne taşıyoruz.” diye konuştu.
İtalya’da özmal araç ve ekipmanlarıyla hizmet veriyor
İtalya’da ve özmal araçları ve yıllardır birlikte çalıştıkları güvenilir tedarikçileriyle hizmet verdiklerinin altını çizen Erzurumluoğlu, “Güçlü altyapımızla lojistik süreçlerin sorunsuz ilerlemesini sağlıyoruz. Tüm bu yatırım stratejisine paralel olarak, müşterilerimizin ihtiyaçlarını en doğru şekilde karşılamak adına, özmal Türkiye plakalı çekicilerimizin yanına 13 adet İtalya plakalı çekici yatırımı da gerçekleştirdik.” dedi. Erzurumluoğlu, Boltas olarak İtalya ve Avrupa’da en güvenilir lojistik servis sağlayıcıları arasında yer aldıklarına dikkati çekerek, şunları da kaydetti:
“Markamızın İtalya’daki yüksek bilinirlik ve olumlu algısını daha da güçlendiren bu yatırımlarımızı, global etkinliğimizi artıracak önemli bir adım olarak da görüyoruz. Farklı yatırımlarımızla İtalya ve Avrupa’da büyümeye ve yenilikçi çözümler sunmaya devam edeceğiz.”
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Ford Ranger, 2024 yılında Avrupa’nın en çok satan pick-up modeli unvanını üst üste 10. kez koruyarak %43,6 segment payı ile liderliğini sürdürdü. Türkiye’de de pick-up segmentinde 2024’ün en çok tercih edilen modeli olan Ford Ranger, güçlü motoru, üstün arazi kabiliyeti ve yenilikçi teknolojileriyle kullanıcılarının beklentilerini aşmaya devam ediyor. Avrupa genelinde 2024 yılında 60.400 adet Ranger satışı gerçekleşirken, bu rakam bir önceki yıla göre %4’lük bir artış gösterdi. Almanya da dahil olmak üzere dört pazarda %50’nin üzerinde segment payı elde edilerek büyük bir başarıya imza atıldı.
Ford’un sıra dışı pick-up modeli Ranger, 2024 yılında 1 Avrupa'daki tüm pick-up satışlarının neredeyse yarısını oluşturdu ve yüzde 43,6 segment payını bir önceki yıla göre yüzde 1,3 artırarak yüzde 54,2'ye yükseltti. Bireysel pazarlarda ise yüzde 18,6 puana varan büyüme kaydetti. Ford, 2024 yılında önceki yıla göre yüzde 4 artışla bölge genelinde 60.400 Ranger satma başarısı gösterdi.
Ford Pro Avrupa Genel Müdürü Hans Schep, “Ranger’ın Avrupa’nın en çok tercih edilen pick-up modeli olarak üst üste 10 yıl boyunca liderliğini sürdürmesi, müşterilerimizin araçlarını nasıl kullandıklarını derinlemesine anlamamızın bir sonucu. Yeni Ranger, sunduğu teknolojiler ile pick-up deneyimini tamamen yeni bir seviyeye taşıyor. Hem yüksek tork değerine sahip olması, hem de kamp ve iş sahalarındaki güçlü ekipmanlar ile olan uyumluluğu sayesinde segmentinde devrim yaratıyor ” dedi.
Ford Ranger Türkiye’de de Pick-up Segmentinin Lideri
Ford Ranger'ın 2024 yılındaki küresel başarısı Türkiye pazarında da güçlü bir şekilde kendini gösterdi. 2024 yılında Türkiye’de toplam 16.806 adet pick-up satılırken, bunların 5.526 adedi Ford Ranger oldu. Bu da %33 ’lük etkileyici bir pazar payına denk geliyor.
Avrupa genelinde de Ford Ranger, pazar liderliğini pekiştirdi. İrlanda (%54,2), Almanya (%53,9 - rekor pazar payı), Birleşik Krallık (%52,4) ve Belçika (%50,1) gibi ülkelerde, toplam pick-up satışlarının yarısından fazlasını Ford Ranger oluşturdu. Ayrıca, Polonya (+18,6 puan), İspanya (+9,3 puan), Norveç (+6,1 puan), Birleşik Krallık (+5,3 puan) ve İtalya (+3,4 puan) gibi pazarlarda da segment payında önemli artışlar kaydedildi.
Yeni Ranger’ın teslimatları 2023 yılında başladı ve Ford Pro, dünya çapında müşterileriyle iş birliği yaparak ticari kullanım, aile yaşamı ve macera dolu yolculuklar için güvenilir bir pick-up modeli geliştirdi.
# # #
[1] S&P Global Mobility satış verilerine (2015-2023) ve 2024 tahmini satış verilerine dayanmaktadır. Veriler şu ülkeleri kapsamaktadır: Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çekya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, İspanya, İsveç ve İsviçre.
# # #
Ford Motor Company Hakkında
Ford Motor Company (NYSE: F), Dearborn, Michigan merkezli, herkesin hareket etmekte ve hayallerinin peşinden gitmekte özgür olduğu daha iyi bir dünya inşa etmeye yardımcı olmaya kendini adamış küresel bir şirkettir. Şirketin büyüme ve değer yaratmaya yönelik Ford+ planı, müşterilerin deneyimlerini zenginleştirmek ve bağlılıklarını derinleştirmek için mevcut güçlü yönleri, yeni yetenekleri ve müşterilerle her zaman açık ilişkileri birleştirmektedir. Ford, yenilikçi, sahip olunması gereken Ford kamyonlar, spor araçlar, ticari minibüsler ve otomobiller ile Lincoln lüks araçları ve bağlantılı hizmetleri geliştirir ve sunar. Şirket bunu müşteri merkezli üç iş segmenti aracılığıyla gerçekleştirmektedir: İkonik gazlı ve hibrit araçların mühendisliğini yapan Ford Blue; tüm müşteriler için olağanüstü dijital deneyimler tanımlayan gömülü yazılımlarla birlikte çığır açan elektrikli araçlar icat eden Ford Model e; ve ticari müşterilerin ihtiyaçlarına göre uyarlanmış araçlar ve hizmetlerle işlerini dönüştürmelerine ve genişletmelerine yardımcı olan Ford Pro. Ayrıca Ford, Ford Motor Credit Company aracılığıyla finansal hizmetler sunmaktadır. Ford dünya çapında yaklaşık 174.000 kişiyi istihdam etmektedir. Şirket, ürün ve hizmetleri hakkında daha fazla bilgiye corporate.ford.com adresinden ulaşılabilir.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom, 2024 yılında yurt dışında 30'dan fazla ülkede buluşları için 280'nin üzerinde patent başvurusunda bulundu. Şirket, bu patentlerden 140’tan fazlasını tescil etti. İlgili teknolojiler şu anda kullanılıyor ve ekipmanlar etkili şekilde çalışıyor. Patentler, 3 + Nesil VVER-1200, VVER-TOI reaktörlerine sahip Nükleer Güç Santralleri’nin (NGS), hızlı reaktörlerin, yüzer nükleer güç santraller için ekipmanlar ve küçük modüler reaktör (SMR) tabanlı NGS’lerin teknolojileriyle ilgili haklarını koruyor.
Uzmanlar, geçen yıl yurt dışında patenti alınan, sektördeki en umut verici ve önemli teknolojik gelişmeler arasında, Rosatom’un mühendislik bölümünün iştiraki Atomenergoproekt tarafından geliştirilen pasif ısı çekişi sistemini izleme cihazını öne çıkarıyor. Cihaz ve yenilikçi izleme yaklaşımı, NGS’nin, pasif ısı çekişi sisteminin çalışabilirliğinin hızlı bir şekilde değerlendirilmesini sağlayarak, işletme güvenliğini artırıyor.
Bir diğer yenilik ise aktinit tuzlarının monofazik tozlarını üreten bir cihaz. Cihaz, uranyum ve plütonyum gibi aktinit elementlerin tuzlarını sentezlemede kullanılıyor. Bu tuzlar nükleer yakıt peletlerinin üretilmesinde öncü görevi görüyor. Cihaza ek olarak, Rosatom'un bilim bölümüne bağlı VG Khlopin Radyum Enstitüsü'ndeki araştırmacılar, daha önce birden fazla aşamaya olan ihtiyacı ortadan kaldırarak tek aşamada aktinit tuzlarının monofazik kuru tozlarının üretimini sağlayan tozların üretiminde yeni bir yaklaşım geliştirdiler. Bu, sürecin etkinliğini, kimyasal ve nükleer güvenliğini artırırken, ilgili radyoaktif atığı da azalttı.
Dikkat çeken bir diğer buluş ise yakıt demeti üretimiyle ilgili yeni bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, Rosatom'un yakıt bölümüne bağlı Novosibirsk Kimyasal Konsantreler Tesisi uzmanları tarafından geliştirildi. Buluş, nükleer yakıt üretim sürecinin etkinliğini artırmayı amaçlıyor.
Rosatom'un, sanayi şirketlerine patent alma ve fikri mülkiyeti yönetme konusunda yardımcı olan iştiraki Bilim ve Yenilikler Operasyonlarından Sorumlu Müdür Yardımcısı Artem Vernigora, konuyla ilgili şunları söyledi: “Rosatom aktif olarak yeni pazarlar arayışında. Şu anda şirketin birikmiş yurt dışı siparişleri Çin, Türkiye, Mısır, Macaristan, Hindistan ve Bangladeş’ten olanlar dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere 10 ülkeden hem büyük hem de küçük 39 üniteyi içeriyor. Şirket, yurt dışında patent alarak Rus bilim insanlarının fikri mülkiyetini korurken, teknolojik iş birliklerini geliştirmeye kararlı. Son üç yılda, bu alandaki büyüme oranları hızla yükseldi. İç kaynaklar, önceki yıllarda başlatılan çalışmalara devam etmek için yeniden tahsis ediliyor. 50'den fazla patent ailesine ait 800'den fazla başvuru ve patent bekliyor. Ayrıca, mucit şirketlerin VVER proje teknolojilerinin patentlenmesi sürecine katılımının artması bekleniyor. Rosatom, ayrıca icatları belirli ürünlerle ilişkilendirmeyi, gelecekte yabancı NGS’ler için mühendislik, tedarik ve inşaat sözleşmelerinin fiyatlarına patent maliyetini dahil etmek için bir mekanizma oluşturmayı ve tanıtmayı amaçlıyor. Bu, Rosatom'un yabancı patent uygulamasının geliştirilmesinde önemli bir adım olacak. Bu girişimler, patent sayısının artmasına ve Rus bilim insanlarının itibarının yükselmesine katkıda bulunacaktır.”
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
İnşaat sektöründeki hareketlenmenin ve uluslararası gelişmelerin Türk seramik ve banyo sektörü açısından büyük bir fırsat yarattığını söyleyen Isvea Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz, “Önümüzdeki fırsatları gördüğümüz için üretim artışına başladık” dedi.
Bloomberg HT’de Reyhan Baysan’ın sunduğu Fokus programına katılan Isvea Seramik Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz, 2025 yılının seramik ve banyo ürünleri sektörü için tam anlamıyla bir geri dönüş yılı olacağını söyledi.
2023 yılında sektörde bir önceki yıla göre ihracatta sınırlı küçülme yaşandığını söyleyen Çenesiz, sektörün öncü ürünü ve en büyük ihracatçı alt sektörü olan seramik kaplama malzemeleri ihracatının 2024 yılında bir önceki yıla göre %8,1 büyüdüğünü belirtti. Büyüme trendinin artarak devam edeceğini vurgulayan Çenesiz, 2025 yılı ocak ayında ihracat artışının %9’a yükselmesinin sektörün önemli bir geri dönüşe imza attığının öncü göstergesi olduğunu söyledi.
Çenesiz’e göre bu büyüme trendinde etkili olan çeşitli faktörler söz konusu. Bunların başında inşaat sektöründe başlayan hareketlilik geliyor. Önemli miktarda deprem konutu yapıldığını söyleyen Çenesiz, bugüne kadar yapılan deprem konutlarından daha fazlasının da 2025 yılında yapılacağının ilan edildiğini, bunun da seramik sektörüne hareketlilik getireceğini ifade etti.
Konut seferberliği fırsat yaratacak
Çenesiz, “Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in açıklamalarına baktığımızda enflasyonla mücadele kapsamında bir konut seferberliğinin başlayacağını anlıyoruz. Özel sektör de yavaş yavaş projelere hız veriyor. Bu konuda proje planlama talepleri almaya başladık. Bunun da ciddi bir talep yaratacağını düşünüyoruz” diye konuştu.
Uluslararası konjonktürdeki gelişmelerin de ihracat açısından umut verdiğini belirten Çenesiz’e göre Suriye’nin yeniden yapılanması sürecine, Ukrayna, hatta Gazze’nin eklenmesi, sektörün ihracat rakamlarını yukarı taşıyacak büyük bir fırsat penceresi yaratıyor. “En büyük ihracat pazarlarımız olan Avrupa ve ABD’de ekonomik durgunluk dönemi geride kaldı” diyen Çenesiz, dünyada ekonomilerin büyüdüğü, konut ihtiyacının oluştuğu bir dönemin başladığını söyledi.
İthalatçılar Çin yerine Türkiye’ye yöneldi
Çenesiz’e göre ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesi de Türk seramik sektörü açısından olumlu olacak. Trump’ın gelişiyle birlikte ABD’de Çin’e karşı bir kaygı oluştuğunu söyleyen Çenesiz, aynı kaygının Avrupa’da da yaşandığını, bunun da daha önce Çin’den ithalat yapan ülkelerin Türkiye’de alternatif tedarikçilere yönelmesine sebep olduğunu belirtti.
Bu gelişmeler ışığında geçtiğimiz yıl stokları eritme çabasında olan sektörde üretimin tekrar artmaya başladığını söyleyen Çenesiz, “Önümüzdeki fırsatları gördüğü için sektör üretimi yavaş yavaş artırıyor” dedi. Çenesiz’e göre Türkiye’nin rekabet gücünü koruması ve ihracatta arzu edilen rakamlara ulaşması için ise döviz kurunun 2025 yılı ikinci yarısında bir önceki yılın aynı dönemindeki ÜFE artışı kadar artmasını beklediklerini söyledi.
ISVEA Hakkında:
1962 yılında vitrifiye seramik alanında dünyanın önde gelen ülkesi İtalya’da kurulan ve özgün tasarımlarıyla önemli bir pazar payına sahip olan Isvea, 2013 yılında tüm varlıkları, entelektüel hakları ve İtalya’daki satış kanalıyla birlikte Ece Holding bünyesine katılmıştır.
Kökeni İtalya’nın tasarım ve sanat kültürüne dayanan, günümüzde Türkiye’nin üretim gücünü arkasına alarak rekabet gücünü artıran Isvea, sahip olduğu yüksek kapasiteli beş üretim tesisiyle, vitrifiye sağlık gereçleri, fireclay duş tekneleri ve mutfak evyeleri, banyo mobilyaları, gömme rezervuarlar ve klozet kapakları üretimi yapmaktadır.
Şirket dünyanın en prestijli seramik yayını olan Ceramic World Review Dergisi tarafından hazırlanan dünyanın en büyük vitrifiye seramik üreticileri listesinde 21’inci sırada yer almıştır.
Şirket, premium ve üst segmentte konumlanan Isvea’nın yanı sıra Türkiye’de banyo sektörünün köklü markalarından olan Ece Banyo ve üst segmente niş ürünler sunan Cavallini Bagno Italia markalarının da sahibidir ve bu markalarla da üretim ve satış yapmaktadır.
Siparişleriniz sadece "1 saat" içerisinde hesabınızda.
Siparişlerinizin gönderimi, aynı gün içerisinde yapılır.
256-bit şifreleme ve 3D Secure ile güvenli ödeme.
Ürünlerimizin tümü sertifikalı ve orijinaldir.