Tüm Alışverişlerinizde Kargo Bedava.
Sepetiniz Boş
Görünüşe göre henüz seçim yapmamışsınAlışverişe Başla
ürün bulundu.
Altın ve Dolara yön veren güncel finans haberlerini kaçırma...
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi’nin (IICEC) düzenlediği 18. IICEC Konferansı’nda “Türkiye'de ve Dünyada Enerji Piyasalarına Bakış: Riskler ve Fırsatlar” konusu ele alındı. 11 Nisan’daki konferansa onur konuğu olarak katılan T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Alparslan Bayraktar akıllı enerji dönüşümünün önemine dikkat çekerken, Uluslararası Enerji Başkanı (IEA) Başkanı ve IICEC Onursal Başkanı Dr. Fatih Birol enerji dönüşümünün ekonomi ve sanayi eksenli rekabetçilik dinamikleri ile geliştiğinin altını çizdi.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) tarafından düzenlenen, “Türkiye'de ve Dünyada Enerji Piyasalarına Bakış: Riskler ve Fırsatlar” temalı 18. IICEC Konferansı 11 Nisan’da gerçekleştirildi. Sakıp Sabancı Müzesi The Seed’de, Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı ve IICEC Onursal Başkanı Dr. Fatih Birol ev sahipliğinde düzenlenen konferansın onur konuğu T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar oldu.
Konferansta, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ve IEA Başkanı Dr. Fatih Birol’un katılımlarıyla gerçekleştirilen panelde, IICEC Yönetim Kurulu Üyesi Kıvanç Zaimler moderatörlüğünde dünyada ve Türkiye’de enerji sektörlerinde öne çıkan dinamikler, riskler ve fırsatlar çok yönlü olarak değerlendirildi.
“Enerji dönüşümü 1.0 başarıyla yürütüldü”
Alparslan Bayraktar, Türkiye’nin enerji güvenliğini güçlendirme, enerjide bağımsızlığı artırma ve net-sıfır emisyon hedefleri içerisinde, kapsamlı “akıllık enerji dönüşümü” stratejileri yürüttüğünü belirtti. Bayraktar, enerjide uzun yıllardır sürdürülen reformlar ile önemli yapısal dönüşümler gerçekleştiğine, kurulu gücün 30.000 MW’tan 107.000 MW’a çıktığı süreçte yatırımların özel sektör tarafından gerçekleştiğine vurgu yaptı. Bayraktar, gelişmekte olan ekonomiler içerisinde Türkiye’nin gelişimiş bir enerji piyasası yapısı ile öne çıktığını aktardı.
“Türkiye'de akıllı enerji dönüşüm hikayesi devam ediyor”
Bayraktar sözlerine şöyle devam etti: “Enerji dönüşümü, akıllı enerji dönüşümü şeklinde olmalı. Enerji dönüşümü sadece iklim değişikliğiyle küresel çabalara bağlı kaldığı zaman bazı noktaların eksik olduğu bir hedef haline geliyor. Akıllı dönüşüm mutlaka, tüketiciler ve piyasa ile uyumlu bir süreç olmalı. Türkiye enerji dönüşümü 1.0’u başarıyla yürüttü. Yenilenebilir enerji yatırımlarına dikkat çeken Bayraktar, geçtiğimiz yıl devreye alınan kapasitenin neredeyse tamamının yenilenebilir enerjide dayalı gerçekleştiğini, YEKA modelinde gelişmeler ile yeni bir büyüme sürecine girildiğini ve Türkiye’nin 2035 yılına kadar her yıl 8.000 MW yenilenebilir enerji gücünü devreye almayı hedeflediğini, süper izin sürecini başlatmak üzere çalışıldığını aktardı. Doğalgaz konusuna da değinen Bayraktar fosilden nükleere geçişte doğal gazın geçiş yakıtı rolünün altını çizdi. Bayraktar, Karadeniz gazı ve Gabar petrolünde son gelişmeleri de paylaşırken, 2026 yılında doğal gazda yerli üretimin 7,5 milyar metreküpe ulaşacağını belirtti.
“Enerji verimliliği temel önceliklerimizden”
Konferans kapsamında sunulan IICEC Türkiye Enerji Verimliliği Görünümü çalışmasının önerilerinin Bakanlık stratejileri ve öncelikleri ile uyumlu olduğunu belirten Alparslan Bayraktar “Enerji verimliliği Türkiye'de enerji dönüşümünün en önemli aracı. Biz enerji verimliliğini, yenilenebilir enerjiyi, petrol ve doğal gaz üretimimizi, nükleeri, kritik madenleri ve bütün bunları destekleyecek enerji alt yapısını güçlendirmek suretiyle kapsamlı bir enerji dönüşümü programıyla hareket ediyoruz. Son üç yılda dünya çapında ortaya koyduğumuz enerji yoğunluğunu düşürme başarımızı devam ettireceğimize inanıyorum” dedi.
“Enerji dönüşümünün esas nedeni ekonomi ve sanayi dinamikleri”
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı ve IICEC Onursal Başkanı Dr. Fatih Birol dünya enerji sektöründe son dönemde öne çıkan gelişmeleri ve yönelimleri değerlendirdi. Enerjide dönüşümün kuvvetle sürdüğünü aktaran Dr. Birol, bu dönüşümün esas nedeninin ekonomi ve sanayi politikaları ile rekabetçilik olduğunu belirtti. Dünyada kurulan yeni elektrik santrallerinin %85’inin yenilenebilire dayalı olduğunu, satılan her dört araçtan birinin elektrikli araç olduğunu, batarya kurulumlarının da hızla büyüdüğünü paylaşan Dr. Birol “COP 28’de yenilenebilir enerji yatırımlarının mevcut kapasitenin 3 katı, verimlilik hızının da 2 katı artmasını önermiştik. 2,5 yıl aradan sonra şu anda yenilebilir enerji yatırımları 2,7 kat arttı. Ama dünya enerji verimliliği konusunda sınıfta kaldı. Bu alanda sadece yüzde 1 gibi düşük bir artış oldu.” Dünyada elektrik çağının başladığına işaret eden Birol, “Yapay zekâ, elektrikli araçlar, klimalar elektrik talebini tetikliyor. Bu üçlü, elektrik talebini 5 yıl içinde ABD ve Avrupa’nın toplam üretiminin toplamı kadar büyütecek. Dünyada muazzam bir şekilde nükleere geçiş var. 2025’te nükleer tarihi bir zirve yapacak. Türkiye’nin de birden fazla nükleer santrale ihtiyacı var. Elektrikte arz güvenliği için nükleer önemli. Küçük Modüler Reaktör teknolojilerinde önemli ilerlemeler var” dedi.
“Petrol ve doğal gaz fiyatlarında yumuşak bir dönem göreceğiz”
IEA olarak ülkelerin enerji politikalarını her beş yılda bir inceleyerek öneriler sunduklarını anlatan Birol şöyle konuştu: “Enerjide arz güvenliği son derece önemli. Son gelişmeler ile birlikte dünya arz güvenliği açısından tehlikeli bir dönem geçiriyor. Enerji güvenliği herkesin sorunu. Türkiye bu konuda önemli adımlar attı. Yenilenebilir enerjide çok önemli gelişmeler oldu. Önümüzdeki yıllarda Fosil yakıt fiyatlarının nasıl gelişeceği son derece önemli. Petrol talep artışı yavaşlıyor ve doğal gaz piyasası alıcılar lehine gelişiyor. Burada Türkiye için güzel bir haber var. Petrol ve doğal gaz fiyatlarında yumuşak bir dönem göreceğiz. Hem petrol hem doğal gazda fiyatlarda bir zayıflama bekleyebiliriz. Bu da Türkiye için cari açığının önemli bir kalemi olan enerji ithalatının azaltılması bakımından olumlu bir gelişme olacaktır.” Dr. Birol yapay zekanın trilyon dolarlık bir endüstri haline geldiğini , yapay zeka ve enerji ilişkisi üzerine IEA tarafından yeni bir çalışma yayımlandığını da belirterek, yapay zekanın şebeke yönetimi için yeni fırsatlar getirmesinin beklendiğini belirtti. Dr. Birol ayrıca, dünyada politik rüzgarın iklim değişikliği mücadelenin aleyhine estiğini ancak iklim risklerin daha fazla hissedildiğini, bunun da esasında önemli bir çelişki olduğunu vurguladı.
“Kritik minerallere hücum”
Panelde kritik mineraller ve tedarik zincirlerinin artan önemine de özel vurgu yapıldı. Dr. Fatih Birol bakır ve diğer pek çok madenin elektrikli araçlar, şebekeler, bataryalar için kritik olduğunu ve önemli yatırım ihtiyacı olduğunu belirtirken, Alparslan Bayraktar da kritik madenler konusunda Türkiye’nin envanterini yayımladıklarını, içinden geçilmekte olan kritik minerallere hücum döneminin jeopolitik konularla da yakından ilişkili olduğunun altını çizdi.
“Ülkemiz, Avrupa’nın en büyük enerji sektörlerinden biri konumuna ulaştı”
Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı konuşmasında, ekonomik ve sosyal gelişimin sağlanmasında kilit rol üstlenen enerji sektöründe son dönemde, önemli gelişmelere tanıklık edildiğine dikkat çekti. Sabancı, “Enerji güvenliğinde, enerji ticaretinde ve rekabetçilikte ve enerjinin sürdürülebilir gelişimdeki kritik rolünde, önemli gelişmeler var. Ülkemiz, enerji stratejileri, artan yatırımlar, gelişen enerji alt yapıları ve piyasalarıyla, Avrupa’nın en büyük ve dünyanın en dinamik enerji sektörlerinden biri konumuna ulaştı. Elektrik ve doğal gaz tüketimleri, alt yapıları, yenilenebilir enerji kurulu gücü gibi birçok parametreye baktığımızda, Avrupa’da ilk beş içerisinde yer alıyoruz. Kişi başına enerji tüketimimiz halen OECD ortalamasının yarısı seviyesinde. Fakat genç nüfus, şehirleşme, sanayileşme, artan mobilite ihtiyaçları gibi faktörler, talepte büyüme için güçlü bir zemin oluşturuyor. Son dönemde enerjide kamu ve özel sektör tarafından; enerji güvenliğinin güçlendirilmesi, enerjide bağımsızlığın artırılması ve net-sıfır emisyon hedefleri konularında önemli adımlar atılıyor. Enerji arz güvenliği ve rekabetçilik; ülkemizin ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma hedeflerinde, en kritik destekçilerinden olmaya devam edecek” dedi.
“IICEC, Türkiye’de öncü bir model ve merkezdir”
IICEC’in 2020 yılından bu yana sektörde öncü olan “enerji görünümü” çalışmalarına değinen Güler Sabancı, “IICEC, son dönemde enerji politikalarında önemli adımların atıldığı, Türkiye’nin yüksek potansiyel ve kritik fırsatlara sahip olduğu enerji verimliliği alanında, “Türkiye Enerji Verimliliği Görünümü” çalışmasını, yine Türkiye’de bir ilk olarak kamu, özel sektör ve akademi paydaşları ile katılımcı bir anlayış ile gerçekleştirdi. Bilime dayalı yaklaşımlardan ve iş dünyası iş birliklerinden değer yaratılması, günümüz dünyasının en kritik başarı faktörlerinden birisi durumundadır. IICEC, bu perspektifte, Türkiye’de öncü bir model ve merkezdir. Alanında lider olan, sektörlerine değer katan kuruluşları biraraya getiren IICEC, ortak akıl ve iş birlikleri yoluyla daha sürdürülebilir bir enerji geleceğini desteklemektedir” ifadelerinde bulundu.
IICEC Türkiye Enerji Verimliliği Görünümü Raporunda Kritik Tespitler ve Öneriler
Enerji sektörüne derinlikli bir perspektif sunan çalışmalar gerçekleştiren IICEC Direktörü Bora Şekip Güray konferansta ‘IICEC Türkiye Enerji Verimliliği Görünümü Raporu’nun lansman sunumunu gerçekleştirdi. Sektörde öncü, analitik ve uzun vadeli bir perspektifle, modelleme ve senaryo analizleriyle gerçekleştirilen çalışmada, enerjide verimli büyüme perspektifinin somut enerji, ekonomi ve iklim katkıları sunuldu. Çalışmanın bulgularına göre, Verimli Büyüme Senaryosu, Türkiye’nin enerji güvenliği, enerji bağımsızlığı ve net-sıfır emisyon hedeflerinin tümünü maliyet-etkin şekilde sağlayabiliyor. Verimli Büyüme Senaryosunda enerji ithalatında ve emisyonlarda tasarruflar yoluyla 2053 yılına kadar olan dönemde yıllık ortalama 58 milyar dolar ekonomik kazanım sağlanırken, yıllık ortalama fayda-maliyet çarpanı 4,5 olarak gerçekleşiyor. Verimli Büyüme Senaryosu, Baz Senaryoya göre yıllık ortalama 4 milyar dolar daha fazla yatırım ile yıllık ortalama 28 milyar dolar ek ekonomik katkı sağlıyor. Verimli Büyüme Senaryosunda 2053 yılına kadar enerji sektörünün karbon yoğunluğu %70 oranında düşerken, birincil enerji arzında ithalat oranı mevcut yaklaşık üçte-iki seviyesinden yerli üretimde artışın da katkısıyla yüzde onlara kadar düşüş gösteriyor.
Çalışmada enerji verimliliğinde son dönemde güçlenen politika odağına ve hedeflere vurgu yapılırken, enerjide verimli ve katma değeri yüksek büyümenin sürdürülebilirliği için 11 somut öneri sunuluyor. Bora Şekip Güray, Türkiye’nin bir taraftan güçlü talep dinamikleri, diğer yandan da talep sektörlerinde yüksek enerji verimliliği potansiyeliyle, enerjide verimli ve rekabetçi büyüme yoluyla küresel ölçekte örnek bir konuma ulaşabileceğini ifade etti. Güray, son dönemde atılan önemli adımların önemli baz oluşturduğunu, bu yöndeki gelişmelerin Türkiye’nin enerji güvenliğinin yanı sıra enerjide merkez ülke ve net ihracatçı olma vizyonunu da güçlü şekilde destekleyeceğini belirtti.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Hem toplum sağlığına katkı sağlamayı hem de eğitim hayatına değer katmayı hedefleyen Bupa Türkiye, Adıyaman Üniversitesi bünyesinde modern bir sağlık merkezi kurdu. Yaklaşık 3 aydır inşaatı devam eden ‘Adıyaman Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Sağlık Merkezi’nin açılışı 11 Nisan Cuma günü düzenlenen törenle hizmete açıldı.
Açılışa; Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Keleş, Bupa Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Gürcan, Bupa Türkiye Strateji ve Transformasyon Grup Başkanı Ebru Keskin Kulalar’ın yanı sıra Bupa Türkiye yöneticileri, Adıyaman il protokolü, Adıyaman Üniversitesi’nin değerli akademik personelleri de katıldı.
Üniversite kampüsü içinde faaliyete başlayan sağlık merkezi, 140 metrekare alana yayılmış olan psikoterapi ve 2 muayene odasından oluşuyor. Hem fiziksel sağlık hem de psikolojik destek açısından her türlü acil ihtiyacı karşılayabilecek şekilde planlanan sağlık merkezi, alanında uzman hekimleriyle sağlık hizmetlerini sunmayı hedefliyor.
Modern ve sağlam bir yapı olarak tasarlanan ‘Adıyaman Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Sağlık Merkezi’, yaklaşık 16.000’den fazla üniversite öğrencisine ve 1600’ün üzerinde akademik ve idari personelin sağlık ihtiyacını karşılamayı amaçlıyor.
Bölge halkına sunulan sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve kesintisiz eğitim için önemli bir adım olduğunun altını çizen Bupa Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Gürcan; “Bupa Türkiye olarak depremin ilk gününden itibaren bölgedeki sağlık ve temel ihtiyaçlara yanıt vermek için çalışıyoruz. Bugüne kadar bölge halkının sağlığı ve daha sürdürülebilir bir yaşama kavuşması amacıyla birçok projeyi hayata geçirdik. Depremin ardından sağlığa erişimin her zamankinden daha önemli olduğunu düşünerek Adıyaman Üniversitesi Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Sağlık Merkezi’ni hayata geçirdik. Sağlık merkezinin yapımı süresince desteklerini esirgemeyen Adıyaman Üniversitesi Rektörü Mehmet Keleş’e ve Genel Sekreteri Mahmut Gürsoy’a şükranlarımızı sunuyorum. Bu projenin hayata geçmesine vesile olan Medipreneurs Derneği’nin başkanı Dr. Şevval Karadağ’a da ayrıca teşekkür ediyorum. Kıymetli hocalarımızın ve gençlerimizin eğitim yolculuklarına kesintisiz bir sağlık desteğiyle devam etmelerini sağlamak amacıyla hizmete açtığımız bu merkez, sadece bir sağlık alanı değil, aynı zamanda bir güven ve umut yuvasıdır. Bu merkez, onların sadece fiziksel sağlıklarını değil, ruhsal iyilik hallerini de desteklemeyi amaçlıyor. Çünkü biliyoruz ki, güçlü bir toplum için güçlü bireyler gerekir ve bu bireylerin yetiştiği en önemli alan da eğitimdir. Bupa Türkiye olarak, sadece bugünün değil, yarının sağlık ve eğitim liderlerini yetiştirmek için desteğimizi sürdürüyoruz. Depremin 2. yılında da Adıyaman’a katkı sağlamaya devam ediyoruz, çünkü onların sağlıklı ve mutlu bir şekilde eğitimlerine devam etmeleri, ülkemizin geleceğine yapılan en büyük yatırımdır.” diyerek görüşlerini belirtti.
Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Keleş, üniversitenin kampüsünde açılan sağlık merkezi ile ilgili görüşlerini şöyle belirtti; “Bupa Türkiye'nin değerli katkılarıyla üniversitemiz bünyesinde hizmete girecek olan tam teşekküllü sağlık merkezimiz, akademik ve idari personelimiz ile öğrencilerimize kaliteli sağlık hizmeti sunmak üzere faaliyet gösterecektir. Bu merkez, modern tıbbi donanımı ve uzman kadrosuyla kampüs içinde erişilebilir, güvenilir ve kapsamlı bir sağlık hizmeti sunmayı amaçlamaktadır. Bupa Türkiye'ye, eğitim ve sağlık alanındaki bu anlamlı iş birliği için şükranlarımızı sunuyoruz. Bu proje, kurumsal sosyal sorumluluğun önemli bir örneği olup, üniversitemizin yaşam kalitesini yükseltme hedefimize büyük katkı sağlayacaktır. Sağlık, insanın en temel ihtiyacıdır. Bu bilinçle, merkezimizin tüm personelimize ve öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.”
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
İletişim alanında, dünyanın en önemli ödül organizasyonlarından biri olarak gösterilen ve her yıl küresel ölçekte binlerce başvurunun değerlendirildiği Davos Communication Awards (Davos İletişim Ödülleri) sahiplerini buldu.
‘Beyin göçünü beyin gücüne dönüştürmek’ amacıyla, 2024 yılında Sabancı Topluluğu tarafından hayata geçirilen Sabancı Gençlik Seferberliği, Davos İletişim Ödülleri’nde “En İyi Kurumsal Sosyal Sorumluluk / ESG” kategorisinde Gümüş Ödül’ün sahibi oldu. Söz konusu ödül, İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen törenle, Sabancı Holding Kurumsal Marka Yönetimi ve İletişim Bölüm Başkanı Filiz Karagül Tüzün’e takdim edildi. Bu yıl 30 farklı kategoride ödüllerin verildiği organizasyonda Sabancı, Türkiye’den ödüle layık görülen tek Topluluk oldu.
“GERÇEK BİR SEFERBERLİK RUHUYLA HAREKET EDİYORUZ”
Sabancı Gençlik Seferberliği’nin, Sabancı’nın gençlere olan inancının ve güveninin en güçlü göstergelerinden biri olduğunu ifade eden Filiz Karagül Tüzün, “Bu proje ile, Sabancı’nın 100 yıllık tecrübesini ve bilgi birikimini, gençlerin geleceği dönüştürme gücü ile bir araya getiriyoruz. Gençlerimizin, ülkemiz ve kendileri için değer üretebilen ve ürettiği değere sahip olan yeni liderler, girişimciler ve araştırmacılar olmasını istiyoruz. Henüz projeyi duyurmamızın üzerinden bir yıl bile geçmedi. Buna rağmen, bugün itibarıyla 10 merkezimiz faal olarak gençlerimize destek veriyor. Bugün özellikle iletişim dünyasında, şirketlerin en büyük meydan okuması, sadece sözlerinde durmak değil. Sözden aksiyona geçerken, verdikleri sözleri tutarken, bunu en hızlı şekilde yapmak. Bizim bunu başarabilmemizin en önemli unsuru da, bu projeyi sadece bir kampanya olarak görmememiz; gerçek bir seferberlik ruhuyla hareket etmemizdir. Bunun sağlanmasında, CEO’muz Cenk Alper başta olmak üzere, tüm Yürütme Kurulumuzun, Topluluk şirketleri yöneticilerimizin ve tabii ki Sabancı Gönüllüleri’nin müthiş emeği, özverisi var. Hepsine şükranlarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı.
11 AYDA 10 BİNİN ÜZERİNDE BAŞVURU GELDİ
“Bütün ümidim gençliktedir” diyen Ulu Önder Atatürk’ün izinde, Türkiye çapında yeni bir sosyal girişim modeli olarak ele alınan Sabancı Gençlik Seferberliği kapsamında bugüne kadar biri online olmak üzere toplam 10 Teknoloji ve Etki Merkezi açıldı.
2024 yılında başlatılan proje kapsamında 2026 yılı sonuna kadar Türkiye’nin pek çok bölgesini kapsayacak Sabancı Teknoloji ve Etki Merkezleri Ağı kurulacak.
Bu merkezlerde gençler, mentorluk, eğitim ve proje geliştirme fırsatlarına erişecek; dijital teknolojiler, enerji ve iklim teknolojileri, malzeme teknolojileri, mobilite çözümleri gibi farklı alanlarda fikirlerini hayata geçirme imkânı bulacak.
Toplam 3 yıllık dönemin sonunda yurt içinde 34 ilde ve 35 üniversitede, yurt dışında ise en az 2 merkezde ve 2 üniversitede olunması; projenin sonunda en az 30 bin gence ulaşılması hedefleniyor.
Mayıs 2024’te başlatılan Sabancı Gençlik Seferberliği’ne Türkiye’nin 79 farklı ilinden 18-34 yaş aralığındaki üniversite öğrencilerinden, girişimcilerden, akademisyenlerden ve farklı meslek gruplarında çalışanlardan 11 ayda 10 binin üstünde başvuru geldi.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) internet sitesinde yayınlanan açıklama aşağıda bulunuyor:
Özelleştirme kapsam ve programında bulunan Maliye Hazinesi adına kayıtlı;
- Eskişehir ili, Tepebaşı ilçesi, Yukarısöğütönü Mahallesi, 26298 ada 1 parsel numaralı, 24.411,52 m2 yüzölçümlü taşınmazın,
özelleştirme ihalesinin nihai pazarlık görüşmesi İdaremizde belirtilen tarih ve saatte yapılacaktır.
Türkiye ekonomi gundemi/Açıklanması beklenen ekonomik veriler
Saat Veri Dönem Tahmin Önceki
------ ----------------------------------- ----- ------ ------
10:00 Cari işlemler dengesi Şubat -4.25 -3.79 milyar usd
10:00 Toplanan İnek Sütü Miktarı (Yıllık) Şubat +2.3%
10:00 Tavuk Eti Üretimi (Yıllık) Şubat +14.9%
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Creavit, sürdürülebilirlik vizyonunu daha da ileriye taşımaya olanak verecek önemli bir dönüm noktasını paylaşmaktan gurur duyuyor. Firma, Ticaret Bakanlığı'nın 30 Temmuz'da duyurduğu Responsible® - Yeşil Mutabakata Uyum Projesi Destek Programı'na kabul edilerek sürdürülebilirlik hedeflerine bir adım daha yaklaştı. Creavit, danışman firması KPMG ile birlikte programın ilk toplantısını gerçekleştirerek bu önemli sürecin başlangıcını yaptı. Responsible® Programı kapsamında, "Mevcut Durum Analizi ve Sürdürülebilirlik Yol Haritası" çalışmalarına başlandı ve sürdürülebilir üretim hedeflerine bir adım daha yaklaşıldı. Bu sürecin, Creavit ve Creavit Ar-Ge Merkezi'nin Avrupa Yeşil Mutabakatı hedeflerine ulaşmasında büyük katkı sağlaması bekleniyor.
Creavit Genel Müdürü Ahmet Sağlam konuyla ilgili yaptığı açıklamada "Creavit olarak 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşmayı hedefliyoruz. Bu doğrultuda, 2030'a kadar karbon emisyonlarımızı %50 azaltmayı planlıyoruz. Yenilenebilir enerji kullanımı, enerji verimliliği yatırımları ve döngüsel ekonomi uygulamalarımız bu hedefin temel taşlarını oluşturuyor" dedi.
Sürdürülebilirliği, ekolojik ve ekonomik açıdan bütüncül bir yaklaşımla ele alan Creavit üretim süreçlerinde yenilenebilir enerji kullanıyor, su ve enerji tasarrufu sağlayan sistemler geliştiriyor. Aynı zamanda, karbon ve su ayak izini minimize etmek için ileri dönüşüm teknikleri uyguluyor. Üretimde sıfır atık hedefiyle ilerleyerek atık çamur, sır ve kırık seramikleri tekrar üretim sürecine dahil eden firma, güneş enerjisi santralinde yıllık 4 milyon kWh yeşil enerji üretiyor, atık ısı geri kazanım sistemleriyle enerji kayıplarını önlüyor.
"Üretim tesislerimizde uluslararası yenilenebilir enerji sertifikaları ile tükettiğimiz elektriğin karbon emisyonunu sıfırlıyoruz. Mevcut güneş enerji sistemimizle 1476 haneye yetecek kadar elektrik üretirken, karbon salınımını yıllık 2.104.900 kg azaltıyoruz. Ayrıca, atık ısı geri kazanım sistemlerimizle yılda 1,5 milyon kg karbon salınımını önlüyoruz" diyen Ahmet Sağlam, Creavit olarak üretimde sıfır atık hedefiyle ilerlediklerini şu sözlerle dile getiriyor: "Arıtma çamuru ve atık sır gibi malzemeleri yeniden kullanarak yılda 250 ton malzemeyi geri kazandırıyoruz. Seramik kırıklarını üretimde tekrar değerlendirerek hammadde israfını önlüyoruz. Su geri kazanımı sayesinde de günlük 350 ton temiz deşarj suyunu üretim ve temizlik faaliyetlerinde kullanmayı hedefliyoruz. Üretim sahamızda bulunan hayvan rehabilitasyon merkezi ile doğaya ve canlılara olan sorumluluğumuzu da yerine getiriyoruz."
2025 itibarıyla enerji ihtiyacının %50'sini yenilenebilir kaynaklardan karşılamayı ve karbon emisyonunu minimize etmeyi planlayan Creavit, kolay temizlenebilir yüzeye sahip ürünler geliştirerek su ve kimyasal kullanımını azaltmaya, Ultra Clean Hijyen sır ile hijyen standartlarını en üst seviyeye çıkartmaya, biyoçeşitliliğe katkıda bulunmak amacıyla üretim sahasında çevresel projeler yürütmeye devam ediyor. Creavit Türkiye, çevre dostu üretim yöntemleri ve sürdürülebilirlik anlayışıyla geleceğe daha yeşil adımlar atıyor.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
Yeni Pirelli P Zero, tanınmış 'Tyre Reviews' platformu tarafından Ultra Yüksek Performanslı (UHP) lastikler üzerinde gerçekleştirilen karşılaştırmalı testte gücünü tescilledi. Ürünün resmen pazara sunulmasından sadece birkaç gün sonra testlerde elde ettiği bu başarı, lansmanda duyurulan yeni performans ve güvenlik özelliklerini de teyit ediyor.
Testler doğal koşullarda hem kuru hem de ıslak zeminlerde gerçekleştirildi. P Zero test edilen tüm lastikler arasında kuru ve ıslak zeminde yolu kavrama, suda kızaklama direnci, konfor ve düşük gürültü seviyeleriyle öne çıktı. Sonuçlar, yeni lastiği tanımlayan özelliklerden ikisi olan güvenlik ve performans arasında mükemmel bir denge sağlandığını ortaya koydu.
Yeni P Zero kuru zeminlerde denge, kavrama ve üstün frenleme açısından rakiplerine kıyasla en iyi performansı gösterdi. Islak zeminde frenleme testlerinde de birinci olan yeni lastik, özellikle virajlarda sağladığı mükemmel kavramasıyla suda kızaklama testlerinde en iyi performansı gösterenler arasında yer aldı.
Yeni P Zero testler sırasında vurgulanan sportif performansının yanı sıra konforuyla da öne çıkarken son derece sarsıntısız ve sessiz bir sürüş deneyimi sundu.
Tyre Reviews tarafından yapılan karşılaştırmalı test hakkında detaylı bilgiye ve makalenin tamamına bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz: Tyre Reviews.
Yeni P Zero
Beşinci nesil P Zero'da, Pirelli tarafından geliştirilen yapay zeka sistemleri ve tescilli algoritmalara dayalı yenilikçi geliştirme teknolojileri sayesinde elde edilen önemli iyileştirmeler öne çıkıyor. Pirelli'nin Ar-Ge mühendisleri, tasarım sürecinin başlarından itibaren lastiğin yapısına ve sırt desenine odaklanırken frenleme ve aşınma oranını iyileştirmek için kanalları ve temas alanını yeniden ele aldı. Böylece lastiğin kullanım ömrü boyunca tutarlı performans sağladı.
Yeni P Zero ürün yelpazesindeki lastiklerin çoğu, elektrikli ve şarj edilebilir hibrit araçlar için özel olarak geliştirilen ve sürüş menzilini %10'a[1] kadar artırmaya yardımcı olan Elect teknoloji paketi başta olmak üzere Pirelli'nin çeşitli uzmanlık alanlarını da içeriyor.
Kuruluştan yapılan basın açıklaması aşağıda bulunuyor:
TAG Heuer, efsaneleşmiş reklamlarının izinden giden yeni kampanyası "Designed to Win"i lanse ediyor. Markanın temel değerlerini özümseyerek, zihinsel gücün, kritik anlarda yüksek performans sergilemenin, dayanıklılığın, disiplinin ve zafer yolundaki amansız arayışın öyküsünü anlatan kampanya, TAG Heuer'in avangart inovasyonun ön saflarında yer almasının 165. yılında ilham verici bir özet sunuyor.
Yeni koleksiyon; 1990 yılındaki ünlü bir röportajında, "İkinci ya da üçüncülük için değil, birincilik için tasarlandım," cümlesiyle tarihe kazınmış TAG Heuer elçisi Ayrton Senna'dan doğrudan esinleniyor.
Bu yol gösterici felsefe, TAG Heuer tarihinin sıradaki bölümüne rehberlik ediyor.
Herkese; bilginin ötesindeki icatları gerçekleştirme, elinden gelenin en iyisini başarma, fiziksel kapasitesinin ötesine geçme ve korkularını yenme gücü veren yeni idealler, bugün TAG Heuer'in merkezinde yer alıyor ve şirketin geleceğine yön veriyor.
Esasen TAG Heuer, insanların sınırlarını aşma ve en çılgın tutkularına ulaşma konusundaki olağanüstü potansiyelini kutluyor. "Designed to Win", TAG Heuer evreninde çok önem taşıyan "kairos"un -gerçeğin tanımlayıcı ve kritik anının- temelini özetliyor.
Çok Önemli Bir Evrim
Saatçilik sektörünün en büyük pazarlama güçlerinden biri kabul edilen TAG Heuer, etkili ve akılda kalıcı reklam kampanyaları geçmişine ve sıklıkla taklit edilse de hiçbir zaman kopyalanamayan dinamik bir stratejiye sahip.
1920'lerde Olimpiyat oyunlarında varlık göstermesi ve Jack Heuer'in 1969'da bir Formula 1® aracında ilk logonun doğmasına yol açan vizyoner fikirleri ve motor sporları ile arasındaki güçlü bağ da dahil, spor ve zaman ilişkisinde lider rolünü üstlenmesinden 1971'de ilk takım ortaklığına, şirket her zaman yaratıcılığın ön saflarında varlık gösterdi ve iletişimin sınırlarını zorladı. Jack Heuer'in 1960'larda New York'ta Ries, Cappiello & Calwell ile ilk basılı kampanyalarını tasarlaması için anlaştığı andan itibaren, TAG Heuer'in tanınmasını sağlayan güçlü karelerin gelişi müjdelenmişti.
Şirket 1990'da, markayı 90'lar boyunca inanılmaz bir hızda büyüten güçlü bir platform oluşturup günümüze kadar gelmiş "Don't Crack Under Pressure" (Baskı Altında Kırılmama) sloganını duyurdu.
Renkli TAG Heuer logosuyla tamamlanmış siyah-beyaz fotoğraflarda; bir bisikletçi, eskrimci, okçu ve kayakçının yanı sıra Ayrton Senna ile Michael Schumacher gibi yarışçıların da kariyerlerinin önemli anları ölümsüzleştirildi.
1995 senesi, TAG Heuer'in yükselişindeki bir sonraki adıma, kendilerini olağanüstü koşullara sokan sporcuların ikonik karelerinin tanıtıldığı "Success, It's a Mind Game" kampanyası ile tanıklık etti. Paha biçilmez vazolarla çevrili bir çukura son vuruşu yapan bir golfçü, savaş uçağıyla yarışan bir Formula 1® arabası, şelalenin tepesinde rekabet eden denizciler, binadan binaya atlayan bir binici ve uçurumun kenarında hücuma hazırlanan bir ragbi takımının tamamı, göz alıcı kareler yarattı.
1998'de "Inner Strength", 2002'de "What Are You Made Of" ve 2014'te "In Theory" gibi diğer kampanyalar da markanın gelişimini sürdürürken, dünya çapında arzu edilebilirliğini artırarak müşteri kitlesini büyüttü.
Yeni Bir Dönem
"Designed to Win", yenilikçiliği ve işlevsel tasarımıyla İsviçre saatçiliğinin en etkin oyuncularının başında gelen TAG Heuer'in yeni kimliğini temsil ediyor. Performanslarını TAG Heuer kronograflarına göre ölçmüş ünlü sporcular tarafından şirketin tarihine zaman içinde işlenen başarı fikri de bu yaratma duygusuyla ilintili.
Bireysel zafer hissinin ötesinde, birlikte kazanmanın çağrışımları vardır: şampiyonada mücadele eden bir takım veya devrim niteliğinde yeni bir proje üzerinde çalışan iş birlikçiler... Ve başarı mutlak değildir, bu bireysel performansımızı yeni boyutlara taşıyacak bir zafer de olabilir.
Marka kimliğinin geçmişten beri bir parçası olmuş güçlü siyah-beyaz görseller, özel bir etki yaratan renkli ürün ve logolar ve yarışçının vizyonuna odaklanma gibi unsurları kullanan TAG Heuer elçileri, muhteşem fotoğraflarda boy gösteriyor.
Ödüllü aktör Ryan Gosling, dört kez Olimpiyat madalyası kazanan engelli koşucusu ve sprinter Sydney McLaughlin-Levrone, üç Olimpiyat şampiyonluğu bulunan yüzücü Summer McIntosh ve birçok kez European Tour şampiyonluğunu elde etmiş golfçü Tommy Fleetwood'un profesyonel kariyerlerinin önemli anları, TAG Heuer imzalı karelerde gözler önüne seriliyor.
Diğer görsel materyaller, Formula 1® ve Automobile Club de Monaco ile resmi ortaklıklarına atıfta bulunarak, araçların pistte ve Monaco sokaklarında mücadele ettikleri anları gösteriyor.
Ayrıca, üç kez Formula 1® Dünya Pilotlar Şampiyonu ünvanını kazanmış Ayrton Senna ve dört kez Formula 1® Dünya Pilotlar Şampiyonu olmuş Max Verstappen de 2025'te spora Formula 1®'in Resmi Zaman Tutucusu sponsorluğuyla geri dönen TAG Heuer ve Formula 1® arasındaki güçlü bağın kutlamasında yer alıyor. Diğer fotoğraflar, şirketin Formula 1® ve Automobile Club de Monaco ile resmi ortaklıklarına bir gönderme yaparak pistte ve Monaco sokaklarında pozisyon için mücadele eden arabaları gösteriyor.
Marka elçisi ve Hollywood yıldızı Ryan Gosling'in seslendirmesi ve "Designed to Win"in anlamını ortaya koyan senaryosuyla TAG Heuer'in yeni ruhunu tanıtan film ise muhteşem kareleri tamamlıyor. Dünyanın dört bir yanındaki insanların TAG Heuer'in yeni kazanma zihniyetiyle tanışıp bağ kurmasını sağlayan kampanya; çok değerli, global bir medya kampanyasının parçası olacak.
TAG Heuer CEO'su Antoine Pin, "Şirketin 165. yılını kutladığımız 2025, bizim için son derece önemli bir sene. Yıl boyunca sunduğumuz olağanüstü ürünler ve Formula 1® ile kurduğumuz harika ortaklık, bugün TAG Heuer'in kimliğini yeniden hayal etmemize mükemmel bir fırsat tanıyor," diyor ve ekliyor: "En iyi performansımızı sergilerken yararlandığımız güç ve dayanıklılık ile disiplin ve çaba hislerini kapsayan 'Designed to Win', TAG Heuer'in heyecan verici yeni bir döneme başladığına ilişkin yeni bir slogan ve tanımlayıcı bir felsefe niteliği taşıyor."
TAG Heuer Pazarlama Müdürü George Ciz de düşüncelerini şöyle aktarıyor: "TAG Heuer ve DDB Paris'te inanılmaz bir ekiple 'Designed to Win'i hayata geçirmek harika bir deneyimdi. Bu kadar güçlü bir reklam kampanyası geçmişi ve saatçilik sektörünün pazarlama ve iletişiminde öncü stratejiler geliştirme konusundaki itibarımızla özel bir şey yaratmamız gerektiğini biliyorduk. Harika elçilerimizi ve ortaklarımızı bu çarpıcı görüntülerin merkezine koymak ve onların başarılarını kutlarken başkalarına ilham vermek, TAG Heuer'i eşsiz kılan şeyin özünü oluşturuyor."
TAG Heuer tasarımlarını; resmi satış noktaları TAG Heuer İstinye Park, TAG Heuer Galataport, Quadran İzmir İstinye Park ve Quadran Land of Legends Antalya butiklerinden ya da quadran.com.tr web sitesi üzerinden uluslararası garantisi ile birlikte satın alabilirsiniz
Siparişleriniz sadece "1 saat" içerisinde hesabınızda.
Siparişlerinizin gönderimi, aynı gün içerisinde yapılır.
256-bit şifreleme ve 3D Secure ile güvenli ödeme.
Ürünlerimizin tümü sertifikalı ve orijinaldir.